27 Mart 2019 Çarşamba

Cumhuriyetçi Demokrat Parti'nin (plânlanan, tasarlanan, öngörülen) MİSYONU ve VİZYONU

MİSYON
Cumhuriyetçi Demokrat Parti: Halkın mutluluk, zenginlik, güvenlik, hürriyet ve refahı için; Devlet idaresinde millet iradesini hâkim kılmayı; Ulus devletin insan hakları, eşitlik, özgürlük, bağımsızlık, adalet, hukuk ve hükümranlığını Misak-ı Milli Sınırları dâhilinde temin ve tesis ederek; Kadim gelenek ve müstakbel gelecek arasında sağlam, sarsılmaz ve sürdürülebilir köprüler kurmayı amaçlar.
Namuslu, dürüst, demokrat; Üretici, yaratıcı, ilkeli, onurlu ve sorumlu; Milli harsa dayalı iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel tabanlı; İyi insan ve iyi vatandaş odaklı; Atatürkçü-Laik, Milliyetçi-Demokrat, bir halk/kitle partisi; Hak, hukuk ve kadtro hareketidir.
9 Eylül 1923 tarihinde Mustafa Kemal (Atatürk), Celâl Bayar, Fuad Köprülü, İsmet İnönü ve Refik Saydam tarafından kurulan Halk Fırkası’nın 10 Kasım 1938’e kadar olan bölümüne karşılık gelen icraatları, ulusal dava, manâ ve milli misyon süreci ile;
7 Ocak 1946’da Celal Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Refik Koraltan tarafından; Atatürk ilkeleri ve Türk İnkılâbı temelinde “Kuruluş döneminin bileşkesi ve CHP’nin öznesi” olarak kurulan Demokrat Parti’nin, ileri, çağdaş ve güncel misyonu ve modern versiyonudur.
Bu gerçek, geleneksel sentez, tarihi bileşke, misyon ve vizyonla; Ülkemizde bozulan, sarsılan ve yozlaşan bütün değer ve dengeleri yeniden tesis ve Türkiye Cumhuriyetini tekrar kuruluş (fabrika) ayarlarını baz alarak temin etmeyi; Adalet, eşitlik, din, vicdan ve fikir hürriyetini mükemmel manâda hayata geçirip, Cumhuriyetin temelleri üzerinde inşa etmeyi amaçlayan ana siyasi akımdır. Kendini, Türkiyenin üçüncü Partisi olarak kabul, ilân ve ifade eder.
VİZYON
Siyasi mücadelesine “Özgürlük, güvenlik, tam bağımsızlık, hür, hâkim, bütün alan ve unsurları ile hükümran Devlet” ideal ve inancı, azim-irade ve kararlılığı ile başlayan Halk Fırkası ile ‘Yeter! Söz milletindir’ refleksi, ilkeli duruş ve direnişi ile sulta, dikta ve haksızlığa baş kaldıran Demokrat Parti özünde halkın bağrından fışkırmış, halka, adalet ahlâkı, hukuk, insan hakları ve demokrasiye dayalı; Küresel adalet evrensel barış ve milli uyanış hareketidir. Cumhuriyet tarihinin en köklü kurucu ve “ebed-müddet” koruyucusu “muhafazakâr” unsurları olan Halk Partisi ile Cumhuriyeti Demokrasi ile taçlandıran Demokrat Parti, siyaseti insan için; İnsanın maddi-manevi, ilmî-kültürel, sosyal-siyasal ilerleme, kalkınma ve gelişmesini; Çağdaş-güncel ileri ve evrensel normlarda hayata geçirmek ve gerçekleştirmek için yapmıştır. Bu uğurda asgari müşterek, temel değer, hedef, ilke ve amaçları: Cumhuriyetin esas, usul-unsur, Adalet ve Hukukun olmazsa olmaz norm, standart ve değerleri çerçevesinde; Samimi, hakiki, saydam ve bilimsel; Namuslu-dürüst, gerçek demokrasiyi “bütün kurum ve kuruluşları ile” hayata geçirecek, vatandaşlar arasında hiç bir ayrım gözetmeden halkımızın tamamını, her türlü siyasi, sosyal, ekonomik zulüm ve baskıdan arınmış, özgürlük, hak-hukuk, adalet, eşitlik ve güvenlik ortamına kavuşturmak suretiyle: Aziz Türk Milletini gerçek başarı, birinci sınıf devlet, zenginlik, refah ve mutlulukla muasır medeniyet seviyesine (ve ilerisine) ulaştıracak ortam ve şartları oluşturmak ve Türkiye Cumhuriyetini, öncü bir devlet sıfatıyla yer yüzünde ebed müddet kılmaktır.

1 Kasım 2018 Perşembe

Prof. Dr. Anıl Çeçen "CUMHURİYETİ DEMOKRASİ İLE TAMAMLAMAK" Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN-Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı & CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLAR (Cumhuriyetçi Demokrat Parti Kuruluş Hareketi Müteşebbisleri)

YAZILARI "OKUYAMIYORSANIZ" LÜTFEN ÜZERLERİNE TIK'LAYINIZ 
BİR YORUM; KATKI VE ANALİZ:

dilipak (Abdurrahman DİLİPAK)
1 Kasım Per 17:41 (20 saat önce)
Alıcı: ben

Slm,
Gönderiniz için teşekkür ederim.
Bunları bana Word ya da PDF olarak gönderebilir misiniz?
Sanırım kavramsal anlamda Akşin ve Kili’nin açıklamalarında sorunlar var.
Mesela “Cumhuriyet”, “Çoğunlukçuluk” demektir. Cumhur Çoğunluk demektir. Burada çoğunluk Halk çoğunluğunu temsil eden “Ulus”a gönderme vardır. D”emos Kratos” Halk iktidarı derken, burada çoğunluk değil, çoğulculuk sözkonusudur.
“Demokratik Cumhuriyet” de ise, teorik olarak ve felsefi anlamda, “çoğunluğun dominant / ana belirleyici unsur olmakla birlikte, halkın diğer kesimlerinin hak ve hukuklarını koruyan, katılımcı, çoğulcu ve şeffaf, insan haklarına dayalı, hukukun üstünlüğünü esas alan bir düzen” öngörülür. Buradaki esas unsur “Farklıklara rağmen, adalet üzere, barış içinde bir arada yaşama iradesi”dir.
Maalesef, memleketin en “aydın” isimleri bile, konuyu etimolojik ve ansiklopedik düzeyde bile tartışamıyoruz. Asıl sorun da burada.
Örnekler de, sağlıklı değil, kurgulanmış komplolar üzerinden yapılan tanımlar çok da gerçekçi değildir.
Tek bir Cumhuriyet, tek bir Demokrasi, tek bir Liberal düşünce tipi yoktur. Etikette ne yazdığı değil, teori, pratik ve neticede ne olduğuna bakmak gerek. İşin etik ve estetik yanı ve değişen şartlara uyum performansı ve kendini yenileme dinamikleri açısından oportünizme kaymayan bir pragmatik yanının da olması gerek.
Tarikatlerin ne olduğu konusunda da ön yargılı bir bakış var. Pratik gerçekler yanında, tarihi arka planı da görmek gerek. Mesela batıda Tarikatler çok daha etkili ve belirleyicidir. Masonluk da sonuçta kendi içindeki fraksiyonlarla tarikate benzer. Cizvitler, angilikanlar, protestanlar, tapınakçılar, evengalikler, onlarca tarikat sayabiliriz. Mormonlar vs
Gördüğüm kadarı ile bu arkadaşlar, Fransadaki Laisizmi, Almanyadaki Sekülarismus’u da çok iyi incelememişler.
Selamlar
Dilipak



Anıl Çeçen-Cumhuriyeti Demokrasi İle Tamamlamak-Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN-Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı & Sina Akşin-Demokrasi mi Cumhuriyet mi-Prof. Dr. Sina AKŞİN-Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi & Suna Kili-Cumhuriyet ve Demokrasi-Prof. Dr. Suna KİLİ-Boğaziçi Üniversitesi-cumhuriyetçi demokratlar hareketi-cumhuriyetçi demokrat parti kuruluş hareketi-yeni oluşum-yeni parti,

Prof. Dr. Sina Akşin "Demokrasi mi? Cumhuriyet mi?" Prof. Dr. Sina AKŞİN-Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi ((Cumhuriyetçi Demokratlar "Cumhuriyetçi Demokrat Parti Kurulu" Hareketi, 01 Kasım 2018-Ankara)


Anıl Çeçen-Cumhuriyeti Demokrasi İle Tamamlamak-Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN-Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı & Sina Akşin-Demokrasi mi Cumhuriyet mi-Prof. Dr. Sina AKŞİN-Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi & Suna Kili-Cumhuriyet ve Demokrasi-Prof. Dr. Suna KİLİ-Boğaziçi Üniversitesi-cumhuriyetçi demokratlar hareketi-cumhuriyetçi demokrat parti kuruluş hareketi-yeni oluşım-yeni parti,

Prof. Dr. Suna Kili "Cumhuriyet ve Demokrasi" Prof. Dr. Suna KİLİ-Boğaziçi Üniversitesi (Cumhuriyetçi Demokratlar "Cumhuriyetçi Demokrat Parti Kurulu" Hareketi, 01 Kasım 2018-Ankara

Anıl Çeçen-Cumhuriyeti Demokrasi İle Tamamlamak-Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN-Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı & Sina Akşin-Demokrasi mi Cumhuriyet mi-Prof. Dr. Sina AKŞİN-Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi & Suna Kili-Cumhuriyet ve Demokrasi-Prof. Dr. Suna KİLİ-Boğaziçi Üniversitesi-cumhuriyetçi demokratlar hareketi-cumhuriyetçi demokrat parti kuruluş hareketi-yeni oluşım-yeni parti,

24 Temmuz 2018 Salı

Türkiye Cumhuriyetinin İlk Sivil "DEMOKRAT" Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın torunu, ilk kez konuştu: "Türkiye'nin 3. cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın torunu Prof. Emine Gürsoy Naskali referandumla ilgili konuştu."

Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın torunu ilk kez konuştu: "Türkiye'nin ilk sivil cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın torunu Prof. Emine Gürsoy Naskali referandumla ilgili olarak ilk kez konuştu." 
KİM'DİR?..
Emine GÜRSOY NASKALİ, 
"Prof. Dr. Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali 1973 yılında Oxford Üniversitesi (St. Anne’s College) Şarkiyat bölümünden mezun oldu. Doktorasını Türk dili alanında (Sinan Paşa’nın Tezkiertü'l-Evliyası) İstanbul Üniversitesinde yaptı. 1977-1984 yıllarında Helsinki Üniversitesi Asya ve Afrika bölümünde, 1987-1989 yıllarında Oxford Üniversitesinde ders verdi. 1984-2016 yılları arasında Marmara Üniversitesi Fen Fakültesinde öğretim üyesi oldu, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Fen Edebiyat Fakültesi dekanlığı gibi idari görevlerde bulundu. Türk dili, Osmanlıca, Orta Asya Türk lehçeleri ve edebiyatı, destanlar, Kafkaslar, Sibirya, kültür tarihi, yakın dönem siyasî tarih üzerine birçok yayını bulunmaktadır. Uygurca, Kumukça, Kırgızca, Türkmence, Osmanlıca metinler neştertmiş, Altayca-Türkçe ve Hakasça-Türkçe sözlüklerini hazırlamıştır. Yassıada Zabıtlarını yayınlamıştır. Yakın dönem tarihimizle ilgili Celal Bayar Arşivinden Serbest Fırka Anıları ve Cumhuriyet Tarihi Soyadı Hikayeleri vb. kitapları vardır. Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisinin sahibidir. Tütün, Tuz, Saç, Ayakkabı, Hapishane, Defin, Av ve Avcılık, Ekmek, Ökzüsler ve Yetimler, Çoban, Veda, Kasap, Ağıt, Temizlik, Geyik, Korku, Yılan, Hediye, Beden, Lanet, Hakaret, Yemin, Kahve, Deve, Avare, Yorgan, Nuh, Argo, Arı ve Bal, Mum, Meyve, At ve Atçılık vb. başlıklarla kültür birikimimizi derleyen uzun soluklu bir dizinin editörüdür."
Seda Şimşek'in röportajı
Türkiye'de askeri vesayet de, yargı vesayeti de kaynağını 27 Mayıs'tan alıyor. Bugün çok sıkça gündeme getirilen cepheleşme, kutuplaşma söylemlerinin de doğum günü 27 Mayıs. Çünkü, millet o gün "DP'ye oy verenler - DP'ye oy vermeyenler" diye ikiye bölündü.O günden bugüne de saflarda hiçbir değişiklik olmadı. Nasıl 27 Mayıs'ta CHP, MHP'nin kurucu iradesi Türkeş, yargı, bürokratik oligarşi aynı saftaysa bugün de aynı safta. İşte Bayar- Menderes çizgisiyle başlayan bu kurulu düzene baş kaldırı, millet iradesinin egemenliği davası, bugün de bir başka "gerçek ve ileri demokrasi" hamlesine kalkıştı.
27 Mayıs'ı iliklerine kadar yaşayan, Türkiye'nin ilk sivil başbakanı ve sivil cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın torunu Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali ile 27 Mayıs'ta ve sonrasında yaşadıklarını konuştuk.
Millete, millet iradesini temsil edenlere "düşük", "kuyruk" diyen zihniyetin yaptığı zulümleri ondan dinledik. 1960'dan sonra belki de ilk kez milletin elinde hükmü vermesi, kendi yazgısını tam ve eksiksiz bir demokrasiyle, özgürlüklerle yazması, darbe düzenini tasfiye etmesi için bir fırsat var.
27 MAYIS GÜNÜ BÜYÜKBABAM SİLAHLA KENDİSİNİ VURMAK İSTEDİ
*27 Mayıs günü evinizde neler yaşandı?
27 Mayıs'ta ben 10 yaşındaydım ve Çankaya Köşkü'ndeydim. Tank uğultusuyla uyandım. Sıradışı bir durum olduğunu anladım, ama belki çocuk olduğum için korkmadım. Büyükbabamı almaya gelmişlerdi. Büyükbabamın karşı koyduğunu, "millet iradesi ile geldim, millet iradesi ile giderim, siz kim oluyorsunuz" dediğini, silah çektiğini, gelenleri vurmak istediğini, sonra silahı kendisine çevirdiğini, bu silahın elinden alındığını ve Harbiye'ye götürüldüğünü biliyorum.
EV HAPSİNE ALINDIK, DENİZDEN BALIKÇILARIN GEÇMESİ YASAKLANDI
*Sonra neler yaşadınız?
Çok kısa bir süre sonra Çankaya'dan ayrıldık. Beni, kız kardeşlerimi, anneannemi, annemi İzmir Çeşme'ye götürdüler ve ev hapsine alındık. Büyükbabamı önce Ankara'da Harp Okulu'na aldılar, sonra Yassıada'ya götürüldü. Başımızda bir manga asker vardı. Onlara bir liste verirdik, alışverişe onlar çıkardı. Biz kimseye gidemezdik, kimse de bize gelemezdi. Önümüz denizdi, hatta denizden balıkçıların da geçmesi yasaklanmıştı. İçeri gelen her şey kontrol ediliyordu. Yoğurdu içinde mesaj olmasın diye kaşıkla karıştırıyorlardı.
BAYAR'IN TORUNUNA İNÖNÜ SAVAŞLARINI SORDULAR
*Ne kadar sürdü bu durum?
Eylül, ekime kadar sürdü. O sırada ben ilkokulu bitirecektim. Darbe nedeniyle bitirme sınavlarına girememiştim. Sınava girmek için dilekçe verdik. Bir gün, bir teğmen ve bir tomsonlu asker geldi. Beni askeri bir ciple kimsenin olmadığı bir gün ve saatte tek başıma Çeşme'nin bir ilkokuluna götürdüler. Sınavda İnönü Savaşları'nı sordular. Özellikle böyle sorular sordular.
OKULA BİLE ALMADILAR
*Bitirebildiniz mi okulu?
Aradan epey zaman geçti, bir gece yarısı, dışarıda gürültü patırtı oldu. Bir görevli, elinde iki parça halinde bir kağıt getirdi. Bu benim diplomamdı. Diplomamı fotoğrafımın olduğu yerden yırtmışlar, geçersizdi. O yıl okula gidemedim. Zaten hiçbir okul beni almak istemedi. O dönemde DP'li ailelerin çocukları da benzer olaylar yaşadılar. İlkokula başlayan birinci sınıf öğrencisine, birinci gün, bir öğretmenin "Sen kuyruk çocuğusun, gözükme gözüme, git en arkaya otur" dediğini anlatmışlardı. Bu sebeple okula gidemeyenler oldu. Ertesi yıl beni yine devlet okulları almak istemedi, özel bir okula gittim. Tahsilimin devamı da İngiltere'de oldu,
MENDERES ÇIRPINARAK CAN VERDİ, ZORLU İÇİN BOYU KADAR MEZAR BİLE KAZMADILAR
* İdamlara ilişkin neler hatırlıyorsunuz?
Menderes'i bir an önce asabilmek için doktorlardan sağlıklıdır raporu aldılar. Ertesi gün asacakları Başbakan'a istememesine rağmen makattan prostat muayenesi yapmışlar. Menderes, ipinin düğümünü boynunun yan tarafına getirdikleri için çok çırpınarak can vermiş. Ayakkabıları ayağından fırlamış. Darağacından indirdikten sonra sırf zevk için tekrar ağaca çekmişler. İnfaz resimleri de o zaman çekilmiş. Cesedi yıkanırken, vücudunda sigara izleri olduğunu öğrendik. İdamları garantiye almak için bir grup subay adaya çıkmış. Yassıada kumandanı ayyaş vaziyette idama nezaret etmiş. Menderes, Zorlu ve Polatkan'ı yanyana İmralı'da gömmüşler, hangi mezarın kime ait olduğunu gösteren bir işaret yok. Yıllar sonra İmralı'dan cenazelerin alınacağı zaman bu mezarlardan hangisinin kime ait olduğu tereddüt yaratmış. Rahmetli Fatin Rüştü Zorlu çok uzun boyluydu, kemiklerinin uzunluğundan hemen anlaşılmış. Ama Zorlu için boyu kadar mezar kazmak zahmetine girmemişler, cesedi mezara sığdırıvermişler.
YASSIADA SENARYOSU HUKUK PROFESÖRLERİYLE HAZIRLANDI
*27 Mayıs'ta sizce yargı nasıl bir rol üstlenmişti?
Yassıada senaryosu, darbeci zihniyetin tarihimize sürdüğü onmaz bir kara leke. 27 Mayıs'ta yargı, darbe kadrosunun komutuna girdi. Yassıada'nın başhakimini Milli Birlik Komitesi seçti, hakimler askeri hakimlerdi, dava diye ortaya sürülen iddiaları İstanbul Universitesi hukuk profesorleriyle hep birlikte telif ettiler. Yassıada başhakimi "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor" diyerek gerçeği ağzından kaçırdı. Darbeden hemen sonra İnonü'nün damadı Metin Toker'in çıkarttığı Akis Dergisi'nin kapağında bir darağacı, darağacında sallanan bir idam ipi ve önünde büyükbabamın fotoğrafı vardı. Altında ise "cürüm ve ceza" denilmekteydi. 27 Mayıs sadece Yassıada değildi, Türkiye'nin her yerinde binlerce DP'li tutuklandı, yargılandı. Sivas'ta Kürt kökenli DP'li vatandaşlar için Sivas kampı kuruldu.
YASSIADA'DA DP'Yİ İKTİDARA GETİREN MİLLİ İRADE KATLEDİLMİŞTİR
*Yassıada Mahkemeleri yargı vesayetinin de doğduğu yer aslında.
Yassıada mahkemeleri, bir yandan siyasi bir hesaplaşmadır, iktidar olamayan muhalefetin intikamıdır, diğer yandan da darbecilerin kendini aklamak için kurguladıkları bir senaryodur. Darbecilere akıl hocalığı yapan CHP'li profesörler, iktidarın yargılanması gerektiğini söylemişlerdir. Kararlar en başından verilmişti. Savunma yapılmış, yapılmamış önemi yoktu. İdamların olacağı belliydi. İmralı Cezaevi'nin müdürünü dinlemiştim. Davalar sürerken ona darağaçlarını hazırlamasına yönelik talimat geliyor. 80-90 darağacı ve sanduka yapması isteniyor. Cezaevi müdürü "zeytin fidanı dikeceğiz" diye çukur kazdırıyor, "mühimmat depolanacak" diyerek sandukaları, "futbol sahası kurulacak" diyerek darağaçlarını hazırlıyor.
*Başbakan ve iki arkadaşı idam edildi. Bu ceza DP'ye mi yoksa onu iktadara getiren millete mi yönelikti?
Darbeci zihniyet vatandaşa, "sen kime oy verirsen ver, senin verdiğin oyunun bir kıymeti yoktur, seni ben yöneteceğim, sen iyiyi, kötüyü anlamazsın, ne iyi ne kötü ben karar vereceğim" demiştir. Yassıada'da DP'yi iktidara getiren milli irade katledilmiştir. Darbecilerin kavrayamadığı taraf, Demokrat Parti'yi millet çok sevmişti.
HAYATININ SONUNA KADAR ONLAR İÇİN YAS TUTTU
*Celal Bayar, yaşı nedeniyle idam edilmedi.
Büyükbabam, Yassıada mahkeme salonunda son celseden, hücum botuyla İmralı'ya idam edilmeye götürüldü. Elleri arkasından bağlı bir gece hücrede bekledi. İdam listesinde 1 numaraydı. Ertesi gün hükmün müebbete çevrildiği açıklanmış. Ada kumandanı elini büyükbabamın omzuna koymuş, "kurtuldun" gibi bir laf etmiş. Büyükbabam ada kumandanının elini omzundan ittirip, "ölüm beni korkutmaz, laubalilikten hoşlanmam" demiş. Üç arkadaşının aralarında olmadığını, idama götürüldüğünü anlayınca da gözlerinden sicim gibi yaşlar akmış.
*Menderes'in ardından ne düşündü?
16 ve 17 Eylül günleri, ömrünün sonuna kadar yas tuttu, o günlerde hiç bir davet kabul etmedi. "Başvekilim Menderes" kitabını yazdı. Kitabın son satırları büyükbabamın Yassıada'da Menderes'le son görüşmesini anlatır: "Aylarca yan yana iki sandalyede oturduk. Fakat görüşmek yasaktı. Her duruşmada biraz daha zayıfladığını, âdeta eridiğini görüyordum. Bir gün not alırken, elindeki dolma kalemin mürekkebi bitti. Kalemimi kendisine uzattım. Döndü, gözlerimin içine bakarak kalemi aldı. Notunu tamamladı. Sonra kalemi yine bana uzatırken yavaşça 'teşekkür ederim' dedi. Şimdi, onun sevgisi yüreğimde... Hayali, kirpiklerimin ucunda... Gözlerimde saygı yaşları var..."
27 MAYIS'TAN SONRA PARAYA ELİ SİLAHLI ASKER KONDU, 28 YIL KALDI
*Bayar asker kökenli değildi.
Büyükbabam Cumhuriyet'in asker kökenli olmayan ilk başbakanı ve ilk cumhurbaşkanıydı. Kuva-i Milliye'nin önemli isimlerindendi, 1924'te İş Bankası'nı kurdu, o yıl İş Bankası Cumuhriyet'in ilk banknotunu bastı. Banknotun üzerine Atatürk'ün asker kıyafetli resmi basılmış. Atatürk, "asker kıyafeti yerine, sivil görünüm olsaydı" demiş. Yani arzulanan cumhuriyet, sivil bir cumhuriyet, askerin görüntü olarak bile öne çıkmayacağı bir cumhuriyet. Halbuki bugün İstiklal Marşı'ndan önce Atatürk'ün "silah arkadaşlarına saygıya" davet ediliyoruz. Hep silaha bir gönderme.
*Belki de bu nedenle darbe hak olarak görünüyor.
27 Mayıs darbesinden sonra ilginç bir şey oldu, banknotlara ilk defa olarak eli silahlı bir asker kondu, Ankara'daki Zafer Anıtı'ndan bir kesit büyütülüp, paraya yerleştirildi ve bu para 28 yıl tedavülde kaldı. Bir rekor. Askerin siyasetteki varlığının 28 yıl boyunca gündelik kanıtı.
İNÖNÜ DP'NİN DOĞUDA TEŞKİLATLANMASINI İSTEMEDİ
*Bayar'ın hazırladığı Şark Raporu aslında bugün yaşanan Kürt sorununun o günden öngörülmesi miydi?
1936'da hazırladığı Şark Raporu'nda yöre halkına şefkatle yaklaşılması gerektiğini söylüyor, böyle bir anlayış ilk defa Bayar'ın raporunda yer alıyor. 1946'da DP kurulduğunda, büyükbabam partinin tüzüğünü ve rozetini Çankaya'ya, Cumhurbaşkanı İnönü'ye götürüyor. O vakit CHP'nin Doğu illerinde teşkilatı yoktu, vali ve kaymakamlar partinin yapacağı işleri görüyorlardı. DP'nin Doğu illerinde teşkilatlanması istenmiyor. İnönü, "Doğuda teşkilatlanmasanız" önerisinde bulunuyor. Büyükbabam da, "Onlar vergi vermiyor mu, onlar askere gitmiyor mu?" diye cevap veriyor. Siyaseti doğusuyla batısıyla birlikte yapacağını söylüyor.
YASSIADA'DA İLK ÖLEN ERMENİ MİLLETVEKİLİ
*Ülkede yaşayan bütün etnik unsurlar da DP'de biraraya geliyor.
DP kurulduktan sonra büyükbabam Ermeni cemaatinden, Rum Ortodoks cemaatinden, Musevi cemaatinden DP listelerine milletvekili adayı göstermelerini istiyor. Bu milletvekilleri de Yassıada'da yargılandı. Hatta, Yassıada'da ölen ilk milletvekili Ermeni cemaatinden radyolog doktor Zakar Tarver'dir. Milletvekillerini pencereleri gazeteyle kapatılmış vapura bindiriyorlar, Yassıada'ya götürecekler. Vapura binerken Zakar Bey'in ayağına bir subay çelme takıyor, Zakar Bey baş üstü yere düşüyor, bir iki gün içinde Yassıada'da vefat ediyor.
CHP'YE DERSİM CEVABI
* CHP Dersim olaylarının İnönü değil, Bayar döneminde yaşandığını iddia ediyor.
İnönü'nün hatıralarına bakarsanız, Dersim olayının kendi başbakanlığı döneminde bitirildiğini, görevden ayrıldıktan sonra bölgede önemli olaylar olmadığını söylüyor. Seyit Rıza'nın tutuklanması da İnönü'nün başbakanlığı dönemindedir. Bayar, Seyit Rıza'nın tutuklanmasından iki hafta sonra vekaleten, 21 Ekim 1937'de de asaleten başbakan oluyor, Tunceli Kanunu yürürlükte. Seyit Rıza'nın İngiliz Dışişleri'ne yazdığı mektuba da bakılırsa, uçakla bombalama olaylarının da İnönü'nün başbakanlığı döneminde gerçekleştiği anlaşılıyor. Bugün geldiğimiz noktada yarayı nasıl iyileştireceğimizi düşünmemiz lazım. Mezarların yeri açıklansın, naaşlar sahiplerine teslim edilsin.
ASKERİ VESAYETE GETİRİLEN DENETLEME BİLE TEK BAŞINA YETER
* 12 Eylül'de referanduma sunulan değişiklikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yapılacak değişiklikler elbette ki yeterli değil, ancak mevcut şartlar içinde bir ilk adım. Kısmen de olsa, yıllardır özlemini duyduğumuz düzenlemeler geliyor. Mesela, 145. madde. Bu madde askeri yargının görev alanını sınırlandırıyor, yani "asker, sivil alana el uzatır, darbecilik talimleri yapar ve darbe yapmaya kalkışırsa bu suç, askeri mahkemede görülmeyecek, sivil mahkemede görülecek, siviller hesap sorabilecek. Askeri yargı savaş hali dışında sivilleri yargılayamaz" diyor. TSK'yı bir ölçüde sivil denetime alıyor. Çok olumlu bir adım. Askeri vesayete getirilen bu sınırlı denetleme bile tek başına "evet" oyu vermemiz için yeterli.
9 SUBAY SİVİL MAHKEMEDE YARGILANSA BELKİ 27 MAYIS OLMAYACAKTI
*Neden "sadece bu madde bile yeter" diyorsunuz?
9 Subay olayını hatırlarsınız. Geçmişe ait bir olay, ama günümüzde de yaşanıyor olabilir. 1957'de DP iktidarını devirmek amacıyla 9 subay ordu içinde hazırlık yapmaya başlıyor. Hücre tipi teşkilatlanıyorlar. İçlerinden biri olayı ihbar ediyor. Failler ordu mensubu olduğu için dava, kanun gereği mecburen askeri mahkemede görülmüştü. Mahkeme Başkanı Cemal Tural'dı, cuntacı girişimi tabii ki biliyordu. Mahkeme nasıl neticelendi? İhbarı yapan Samet Kuşçu iftira atmak suçundan hüküm giydi, hapis yattı, ordudan ihraç edildi. Ondan sonra ordu içinde kimse bir daha ihbar yapacak cesareti bulamadı. Diğer cuntacı subaylar ise beraat etti. Bu subaylar sonra terfi ettiler, ordu kademelerinde yüksek mevkilere geldiler, daha sonraki darbelerde de aktif rol aldılar. 9 Subay olayı askeri mahkemede görülmüştü, suçlular beraat etmiş, ihbarı yapan hapse girmişti. Anayasa değişikliği paketi, bu tür garabete nihayet bir son getiriyor. Onun için destekliyorum.
VESAYETİN TASFİYESİ
*27 Mayıs darbesini yapanlara kimse hesap sormadı. Referanduma sunulan değişikliklerle 12 Eylülcülerin zırhı kaldırılıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
12 Eylül tarihinde yapılacak oylamanın mihenk noktasını bir hesaplaşma meselesi olarak görmemek gerekir. Bu oylamaya vesayetin tasfiyesi açısından bakıyorum. İleriye yönelik bir teminat noktasından bakıyorum. 27 Mayıs darbesini yapanların cezasını kamu vicdanı verdi.
*CHP'nin referanduma yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
CHP, karakterine uygun biçimde davranıyor. Geçmişte 27 Mayıs darbesini tetiklemişti, şimdi de "askeri vesayet maddelerini anayasadan çıkarttırmam" diyor. Aynı zamanda, nasıl oluyorsa, CHP kendini darbe mağduru da görüyor, "darbelerden en çok biz mağdur olduk, tam iktidara geliyorduk ki darbe oldu" gibi açıklamalar yapıyor. Dar ağaçlarının gölgesinde böyle konuşmak biraz ayıp oluyor.
MHP KENDİ ÇELİŞKİSİNİ KENDİSİ ÇÖZECEK
*MHP'nin de "hayır" cephesinde yer alması sizi şaşırttı mı?
MHP'nin durumu gerçekten zor. Çünkü partinin kurucusu Türkeş'in bizzat kendisi bir darbeci. 27 Mayıs darbesinin içinde yer almış, hatta darbe duyurusunu o okumuştu. Haliyle şimdiki genel başkan da "siviller hakederse darbe revadır" gibi açıklamalar yapıyor. Diğer taraftan MHP tabanının bir bölümü "12 Eylül darbesinde işkence gördük, 12 Eylül'e tepkiliyiz, referandumda evet diyeceğiz" diyor. MHP'nin çelişkisini biz çözemeyiz, kendi çelişkisini kendi çözecek.
(KAYNAK: Bugün, GÜNCELLEME 23.08.2010-Seda Şimşek'in röportajı)